Suna Ve Yediği Sikler Türkçe Seks Hikayesi 2
PLATİN ÜYELER
VIP ÜYELER
GOLD ÜYELER
Suna Ve Yediği Sikler Türkçe Seks Hikayesi 2
Sonra hiç beklenmedik bir şey oldu. Adamlardan biri, ısmarladığı içkiyi alabilmek için, Suna'yla Emre'nin arasından bar tezgahına eğildi. Bunu yaparken, bir eliyle de Suna'yı sırtından tutuverdi. Ateş gibi yakan bu temas, Suna'nın tüm vücudunun ürpermesine neden oldu. Kasıklarına, sanki mümkünmüş gibi, eskisinin bir kaç katı kan dolduğunu farketti. Amı bir nabız gibi atıyordu. Temas yalnızca bir kaç saniye sürmüştü gerçi ama, aklını başından almaya da yetmişti işte. Şaşkınlık içindeydi Suna. Şimdiye kadar yalnızca kendini göstermekle yetinmişti. Hiç bir erkek, böyle kısacık bir süreyle ve masumane amaçla da olsa, dokunmamıştı ona. Yalnızca seyredilmek, her zaman yeterli olmuştu onun için. Ama şimdi bambaşka bir şey yaşamıştı. Başı dönüyordu. Gözlerini kaldırıp adama baktı. Bir an için gözgöze geldiler ve Suna adamın her şeyi anladığı farketti birden. Bu onun, daha da çok tahrik olmasına neden oldu yalnızca.
İkinci dokunuşu kalçasında hissetti Suna. Arkasında duran iki adamdan birinin eli, kazayla olmuş gibi kalçasına değmiş ve orada sanki ateşten bir iz bırakmıştı. Bunun etkisini atlatamadan da bir daha ve bir daha değmişti el. Suna, vücudunun tepki vermesini engellemeye uğraşıyordu. Tanrım, ne oluyordu böyle?
Kendini kontrol etmeye çalıştığı sırada da, asıl öldürücü temas geldi. O bir kaç kez kalçasına dokunan el, bir anda kıçının yuvarlaklarından birini avuçlayıverdi. Vücudu titremeye başlamıştı Suna'nın. Bunu, kalçasını avuçlayan adamın da hissetmemesine olanak yoktu. Nitekim birden cesaretlenmişti o da. Hafif hafif okşamaya başladı elinin altındaki o başdöndürücü yuvarlaklığı. Parmakları, eteğinin incecik ve kaygan kumaşıyla birlikte, kıçının yarığında dolaşıyorlardı. Suna'nın gözleri kararıyor, bacakları güçsüzleşiyordu. Neredeyse beli gelecekti. Eğer adam istese, o anda ve oracıkta sikebilirdi onu. Bunu engelleyemeyeceğinin farkındaydı Suna. Engellemek ne kelime, böyle bir şeyi istiyordu da. Bir elini götürüp, önünde durmakta olan kocasının kolunu, sıkı sıkı tuttu. Yanakları kızarmıştı.
Emre'nin olup bitenlerden haberi bile yoktu tabii. Karısının, içindeki sikilme isteğini bütün açıklığıyla dışa vuran yüzünü, hayranlık ve şehvetle seyrediyordu.
"Hadi artık eve gidelim..." dedi birdenbire.
Bu teklif Suna'la ilaç gibi geldi. Burada biraz daha dursalar, neler olabileceğini bilmiyordu. Hiç bırakmadı kocasının kolunu. Kalabalığı yarıp dışarı çıkarlarken de, dönüp adamlara son bir kez bakmadan edemedi. Dört çift alev alev göz bakıyordu ona. Hallerinden, hepsinin de üzüldükleri belliydi.
İçki içecekleri için zaten taksiyle gelmişlerdi. Gece kulübünün önündenyine bir teksiye bindiler. Suna, eve kadar olan 25 dakikalık yol boyunca dayanabilmek için büyük güç harcamak zorunda kaldı. Eğer taksi şoförü yaşlı ve geveze biri değil de genç bir erkek olsaydı, yol boyunca ona da gösterip, akşamı daha güzel kapatacaktı.
Eve girdiklerinde, daha salonda yere yatırdı kocası onu. Pantolonunu yırtar gibi çıkardı ve Suna'nın üstüne atlayıp, hiç bir ön hazırlığa gerek duymadan sikini onun vıcık vıcık sulanmış, alev alev yanmakta olan amına soktu.
Sabaha kadar sikiştiler o gece. Ne Emre doymak biliyordu, ne de Suna. Arada biri yorulacak olsa, öteki hemen onu yeniden tahrik etmek için elinden geleni yapıyordu. Gün ağarırken, bitap düşüp uyuya kaldılar.
Suna ertesi gün uyandığında öğlen olmuştu. Kocası daha erken kalkıp şirkete gitmişti tabii. Yataktan kalkıp tembel tembel gerindi. Sonra da, bir gün önce olduğu gibi yine jakuziye attı kendini ve yorgun vücudunu basınçlı su huzmelerinin okşamalarına bıraktı. Hafifçe yan dönmüş, kalçalarının, akşam gece kulübünde, hiç tanımadığı bir adam tarafından ellenip okşanan yerlerini, su huzmelerinden birinin önüne getirmişti. Gözleri kapalıydı. İçi titriyor, tüm yorgunluğuna rağmen, büyük bir sikilme isteğinin tüm benliğini kapladığını hissediyordu.
Emre telefon ettiğinde, bir gün önce olduğu gibi, hala jakuzideydi. Kocası o akşam sinemaya gitmeyi teklif ediyordu bu sefer de. Öyle ya, günlerden perşembeydi o gün. İzmir için ölü bir gün demekti yani. İnsanlar eğlenme işini Cuma ve Cumartesi akşamlarına bırakıp, perşembeyi dinlenerek geçiririlerdi genellikle. Suna, kocasının her şeye rağmen dışarı çıkmak istediğini anlıyor, bunun nedenini de kavrıyordu. Sinemaya gitmek fikri de, hiç yoktan iyiydi tabii. Arabayı parkettikleri yerden sinemaya gidip gelene kadar sokaklarda, film başlayana kadar da fuayede birilerinin sikini kaldırabileceğinden emindi Suna.
Kocası geldiğinde, mutfakta hafif birşeyler atıştırdılar. Dışarı çıkmadan önce de, Emre'nin ısrarıyla, peşpeşe ikişer viski yuvarladılar. Sonunda yine bir taksi çağırıp evden çıktılar.
Suna "gösterme" ve "sik kaldırma" şansına, yalnızca sınırlı süreyle sahip olacağını düşündüğü için, kelimenin tam anlamıyla "öldürücü" giyinmişti o akşam. Bu sınırlı süreyi alabildiğine değerlendirmek istiyordu. Siyah penye büstiyeri memelerinin hemen altında bitiyor, karnını oduğu gibi açıkta birakıyordu. Oldukça boldu büstiyer. Memelerini sarmıyor, yalnızca örtüyordu. Uçuk mor eteği de penyeydi. O da hafifçe bol ve alabildiğine kısaydı.
Ayaklarına, hiç yokmuş gibi görünen düz sandaletler giymişti.
Kocası taksi şoförüne gidecekleri yerin adresini söylediğinde biraz şaşırmıştı Suna. Orada sinema olduğunu bilmiyordu doğrusu. Sinemanın önünde durduklarında da daha çok şaşırmıştı tabii. Ama taksiden inene kadar ağzını açmadı. Emre onu elinden tutkup sinemanın girişine doğru yürüdüğünde ise yalnızca onun yüzüne meraklı bakışlarla bakmakla yetindi.
"İşte sürpriz bu..." dedi kocası.
Erotik filmler gösteren bir sinemaydı burası. Suna hayatında böyle bir yerin kapısından bile girmemişti. Girişte, durmuş afişleri seyreden bir kaç erkek müşteri vardı ve bunların hepsi de, Suna'yla Emre'nin içeri girmesiyle birlikte afişleri bırakmış, Suna'yı seyretmeye başlamışlardı tabii. Bilet gişesinin üstünde, filmlerin hiç ara vermeksizin sürekli gösterildiği yazılıydı. Emre iki bilet aldı ve gişenin hemen yanındaki kapıdan karanlık salona girdiler. Perdenin iki yanındaki güçlü hoparlörlerden gelen inlemeler kulaklarına doldu. Kendilerine bir yer bulabilmek için, bir süre orada durup, gözlerini içerinin karanlığına alıştırmaları gerekiyordu.
Suna gözlerini perdedeki grup seksten alamıyordu. Büyük bir odadaki bir çok insan, hep birlikte sikişiyorlardı. Neden sonra kocasının elini tuttuğunu hissederek ona döndü. Sessizce yürüyüp, oldukça küçük salonun ortalarındaki bir sıraya oturdular. Bir süre sonra gözleri karanlığa iyice alışmıştı Suna'nın. Perdede de sikiş bitmişti ve şimdi yalnızca iki kadın arasındaki sohbet yer alıyordu. Suna meraklı gözlerle çevresine bakındı. Pek kalabalık değildi küçük salon. Ama ondan başka kadın olmadığını hemen farketti. Tek başlarına ve birbirlerinden oldukça uzak oturan tek erkekler vardı genelde. Onların oturduğu sırada da, Suna'dan iki koltuk ötede bir adam oturuyordu. Şöyle bir gözucuyla ondan tarafa baktığında, adamın da perdeyi bırakmış onu, daha doğrusu oturunca kaybolan eteğinin olduğu gibi meydanda bıraktığı bacaklarını seyretmekte olduğu farketti. İşte bu hoşuna gitmişti Suna'nın. Öyle ya, adam perdedeki sikiş yerine onu seyretmeyi yeğliyordu. Kocasına baktığında, onun da durumun farkında olduğunu anladı Suna. Karanlıkta birbirlerine gülümsediler sessizce. Bu konuda hiç konuşmuyorlar ama yine de birbirlerini anlıyorlardı.
Bir süre sonra perdede yeni bir sikiş başlamıştı. Gerçi sikler ve amlar görünmüyordu ama, suna bu sahnelerin gerçek sikiş sahneleri olduğuhu hissediyordu. Doğrusu heyecan vericiydi bu. Ama daha da heyacan verici olanı, yanındaki adamın artık yalnızca onu seyretmekte olmasıydı tabii. Amının sulandığını hissediyordu Suna.
Emre'nin kolunu tuttu. Yine bakıştılar. Sanki içinden geçenleri anlamış gibi gülümsedi kocası. Sonra ondan taraftaki elini getirip çıplak bacaklarını okşamaya başladı. Vücudu bu temasın altında titredi Suna'nın. Bacakları, elinde olmayan bir hareketle aralandılar. Emre'nin eli bacaklarının arasına girdi ve yukarı, kasıklarına doğru kaymaya başladı. Bu iyice tahrik etti Suna'yı. Daha da araladı bacaklarını. Az sonra kocasının parmakları amının dudaklarını bulmuştu bile. Sırtını iyice arkaya yaslayıp biraz kaydı koltukta ve kalçalarını kenara kadar getirdi. İyice açtı bacaklarını ve her an biraz daha sulanıp alev alev yanmaya başlayan amını Emre'nin usta parmaklarına bıraktı.
Bir elini alt taraftan büstiyerinin içine sokmuş ve kendi kendine, memesini okşamaya başlamıştı. Dikkatini tekrar filme vermek üzereydi ki, öbür yanındaki adamın kıpırdanmakta olduğunu sezdi.
Gözlerini aç bir kurt gibi Suna'ya dikmişti adam. Kocasının ona yaptıklarının farkında olduğu belliydi. Suna onun kırk yaşlarında ve işçi kılıklı biri olduğunu gördü. Bakışları sabitleşmiş bir halde bacaklarına ve kocasının apış arasındaki eline dikilmişti. Suna adamın yüzüne bakmaktan kaçınıyordu nedense. Perdeye de bakmıyordu gerçi ama, başını hafifçe eğmiş, gözgöze gelmeden adamı seyrediyordu. O anda Emre'nin parmağı bızırını bulup oynamaya başladı. Küçük bir "ahhh" kaçtı Suna'nın ağzından. Hemen peşinden de, adamın ellerinin hareketlendiğini farkederek, daha dikkatli seyretmeye başladı. Pantolonunun önünü açıyordu adam. Sonra elini içeri soktu ve sikini dışarı çıkardı.
Büyülenmiş gibiydi Suna. Kocasınınkinden bir haylı büyük ve kalındı adamın siki. En dibinden kavramış ve yukarı aşağı sıvazlamaya başlamıştı. Gözleri Suna'nın tümüyle meydanda olan çıplak bacaklarını, kocasının amındaki elinin hareketlerini didik didik ederek, otuzbir çekiyordu düpedüz. Dayanması zor bir şeydi bu. Suna, hiç olmadığı kadar tahrik olduğunun farkındaydı. Adam onu gözleriyle sikip otuzbir çekerken, o da gözlerini adamın sikinden alamıyor, o kocaman şeyi büyük bir açlıkla seyrediyordu. Sonra Emre ondan taraftaki elini tutup kendine çekti. Parmakları kocasının pantolonundan çıkardığı sikine değdiğinde içi titredi Suna'nın. Alev alev yanıyordu o da. Sanki biri alıp kaçıracakmış gibi bir duyguya kapılarak, parmaklarını çevresine sıkı sıkı doladı. Sonra da, hareketlerini adamınkilere uydurarak, okşamaya, sıvazlamaya başladı. Elindeki kocasının değil de adamın sikiymiş gibi geliyordu ona. Beyni patlayacak gibi olmuştu.
Artık beli gelmek üzereydi. Karnının içindeki ateş, ayak parmaklarından kulaklarına kadar, vücudunun her yerine yayılmış gibiydi. Evlendiğinden bu yana, ilk kez başka bir sik görüyordu Suna. Hem de onun için kalkmış, onu seyrederek okşanıp sıvazlanan kocaman bir sik. Bundan o kadar büyük bir zevk alıyordu ki, sanki beli geldiğinde her şey bitecekmiş gibi, tüm gücünü kullanarak kendini tutuyor, bu anı mümkün olduğunca uzatmaya çalışıyordu.
Vücudu artık koltuğun üstünde kıpır kıpırdı. Beli bükülüyor, kalçaları iki yana kıvrılıyor, koltuktan yükselerek amını kocasının eline bastırıyordu. Salonda bulunan başkalarının da dikkatini çekebilecek kadar gürültü çıkardığının da farkındaydı ama bunu umursamıyordu bile.
Sonra müthiş bir şey oldu. Adam fışkırtmaya başladı. Koyu, kıvamlı, beyaz erkeklik sıvıları, o kocaman sikin ucundaki delikten havaya püskürmeye başladılar. İlk salvo, bacaklarını neredeyse sıyırarak salonun tahta zeminine düştüğü anda da, kocası fışkırtmaya başladı. Havada bir kavis çizen belleri önce elinde, sonra çıplak bacağının üstünde hissetti. Ama gözleri hala, o tanımadığı adamın kocaman sikinden fışkıran bellerdeydi. Bitmek, durulmak bilmiyordu. Adam sanki ellerini onun içinde fışkırtıyormuş gibi bir duyguya kapılmıştı. Öyle ki, tohumları tüm vücudunun içinden geçiyor ve beynine yapışıyormuş gibiydi. Birden beli gelmeye başladı Suna'nın. Vücudu dalga dalga sarsılıyor, gözleri kararıyordu.
Bundan sonrası yine çok hızlı gelişti. Ayağa kalkan kocasının onun elini de tutarak kalkmaya zorladığının farkına varmak, biraz kendine gelmesine yardımcı oldu. Emre'nin peşinden çıkış kapısına yürürken bacakları vücudunu taşımayacakmış gibiydi.
Doğru eve gittiler. Saat daha çok erkendi ama, hemen yatak odasına gidip soyundular ve sabahın erken saatlerine kadar sikiştiler. Uykuya daldığında, konuşacak halinin bile kalmadığını hissediyordu.
Ertesi gün, yine öğlen saatlerinde uyandı Suna. Bir süre, sikiş yorgunluğunun vücuduna verdiği o hafif sızılı ama tatlı gevşekliğin tadını çıkardı. Bugün Emre'nin son günüydü. Ertesi gün öğlen saatlerinde, yeniden Suudi Arabistan'a uçacaktı kocası. Yani yeni bir ayrılık döneminin başlamasına çok az kalmıştı. Yalnızca çok sevdiği erkeğinden değil, belki de ondan daha çok sevdiği sikinden uzak kalacağını bilmek, Suna'nın içine tarifsiz bir hüzün veriyordu. Sonra akşam olup bitenleri hatırladı. Gözlerini kapattığında, sinemadaki adamın onu seyrederek otuzbir çekişinin, o kocaman sikinin, belinin fışkırışının görüntüleri beliriyordu beyninin içinde. Kocası geldiğinden beri geçen iki gün içinde, şimdiye kadar yaşamadığı şeyleri yaşamış, hiç bilmediği zevklerin tadına varmıştı. Yaşamına değişik ve yeni bir boyut gelmişti sanki. Hiç şikayetçi olamayacağı güzellikte bir boyut hem de. Birden o akşam evde, Emre'nin arkadaşlarına verecekleri parti geldi aklına. Yataktan fırladı.
Bereket ki herkes yemekten sonra gelecekti. Suna önce bodruma inip küçük mahzenden yukarıya birkaç şişe şarap getirdi. Diğer içkilerden barda bol bol vardı zaten. Beyaz şarapları buzdolabına koydu ve kendini tekrar sevgili jakuzisine attı.
Emre oldukça erken döndü eve. Önce birlikte birşeyler atıştırdılar. Sonra kocası duş alırken, Suna da hazırlanmaya koyuldu. Evlendiklerinden bu yana, Emre'nin tüm erkek arkadaşlarının ağzını sulandırdığını biliyordu. Bu akşam da öyle olacaktı tabii. Çırılçıplak soyunup aynanın karşısına geçti ve kendini hayran hayran seyretmeye koyuldu. Sinemadaki adam onu böyle görseydi ne yapardı acaba? Herhalde azgınlaşır ve işi yalnızca otuzbir çekmekle bırakmazdı. Suna biran için adamın kaba işçi ellerinin, vücudunda dolaştığını, memelerini avuçlayıp, kalçalarını, göbeğini okşadığını düşündü. Kasıkları yanmaya başlamıştı. Gözlerini kapayıp adamın o kocaman sikini düşündü. Onu elleyip okşamayı, ağzına alıp, yalamayı hayal etti biran. Adam onu böyle çırılçıplak yakalasa, herhalde hemen sikerdi. O kocaman sikin küçük amına girmesi düşüncesini çıldırtıcı derecede tahrik edici buluyordu Suna. Elini bacaklarının arasına götürüp, vıcık vıcık sulanmış amını avuçladı. Tanrım kendi elinin teması bile tüm vücudunun titremesine neden oluyordu. Kocasının banyodan çıktığını duymasa, parmaklarının yardımıyla oracıkta doyuma ulaşacaktı. Ama kendini toplamayı başardı. Bu akşam öldürücü olmayı koydu kafasına.
Yalnızca beş dakika sonra giyinmiş ve yeniden aynanın karşısındaydı. Seçtiği gümüş rengi, ince askılı lame giysi, küçücük bir şeydi. Vücudunu sımsıkı sarmıyordu ama, bol da değildi. Kolları, omuzları, sırtının yarısı ve memelerinin arası meydandaydı. Eteği kalçalarını ancak örtebiliyordu. Ayaklarına da, giysinin kumaşıyla aynı renkte bir kaç banttan yapılmış, alabildiğine yüksek topuklu dekolte ayakkabılarını geçirmişti.
İlk konuklar, saat dokuza doğru gelmeye başladılar. Yarım saat sonra da herkes gelmiş, geniş salon iyice kalabalıklaşmıştı. İçki su gibi akıyor, insanlar Emre'den Suudi Arabistan'la ilgili bilgiler almaya çalışırken, bir yandan da kafayı buluyorlardı. Kadın konuklar arasında gerçekten çok güzel olanlar da vardı tabii ama, erkeklerin ilgi odağı, tartışmasız Suna'ydı. Tüm gözler, yürüdüğünde, başdöndürücü bir biçimde çalkalanan kalçalarıyla, titreyip hafifçe sallanan yarı çıplak memelerinde, oturduğunda ise olduğu gibi meydanda olan bacaklarında düğümlenmiş gibiydi. Dikkatli ve şanslı olanlar, Suna'nın zaman zaman görünüp kaybolan apış arasını ve orayı süsleyen küçük bir tutam sarışın kılı bile görebiliyorlardı.
Suna, doğaldır ki, son derece memnundu hayatından. Erkekler güzelliklerine takılıp tahrik oldukça o daha fazla tahrik oluyor, daha çok gösterip daha çok tahrik etmeye başlıyor ve böylece salondaki seks yüklü hava giderek yoğunlaşıyordu. Bir süre sonra siki kalkmamış erkek bırakmamıştı Suna. Tepeden tırnağa, sikilmeye hazır bir am haline dönüşmüş hissediyordu kendini. Kadın konuklar da durumun farkındaydılar tabii. Ama salondaki herkes, Emre Suna'yla evlendiğinden beri bunun böyle olmasına alışmıştı. Kadınların gözünde tipik bir "sikkaldıran" durdumundaydı Suna. Yalnızca o kadar. Şimdiye kadar hiç birinin erkeğine sulanmamış, onları ellerinden almaya kalkışmamıştı.
O akşamki erkek konuklar arasından biri, Murat, ötekilerden biraz fazla düşmüştü Suna'nın içine. İlginçtir ki o da tesadüfen İzmir'de bulunuyordu o sırada. Şirketi iş aldığı için, yaklaşık bir yıl önce Sudan'a gitmişti Murat. Tıpkı Emre gibi, o da yalnızca bir kaç günlüğüne İzmir'deydı ve partiyi duyunca, arkadaşlara takılıp gelmişti. Suna, Murat'ın eskiden de böyle olduğunu, diğerlerinden biraz daha aktif biçimde ona takıldığını anımsıyordu. Ama bu akşamki kadar yoğununu hiç hatırlamıyordu. Önce, salonun neresinde olursa olsun, Murat'ın da yakınlarında olduğunu farketmişti. Alev alev yanan gözlerle sürekli onu seyrediyor, vücudunun her yanını bakışlarıyla didik didik ediyordu. Oturduğunda hep tam karşısında, gösterdiği güzellikleri en iyi seyredebileceği yerde oluyordu. Bunlar, Suna'nın da ona özel bir ilgi göstermesine neden olmuştu tabii. Gözleri Murat'ın pantolonunun önünde meydana gelen kabarıklığı yakaladığından beri, ona karşı daha da acımasız olmuştu.
Sürekli içilen içkiler herkesin başını iyice döndürmüştü bu arada. Suna da, giderek daha cüretkar oluyordu. Bir ara Murat'la, salonun dip tarafında, karşılıklı duran iki koltukta oturmuşlar, içeriksiz bir konuşmaya dalmışlardı. Zaten içerikli birşeyler konuşamayacak kadar tahrik olmuş durumdaydılar ikisi de. Murat onun yüzüne bile bakmıyordu. Bakışları, hafif aralık duran bacaklarının arasında kaybolup gitmiş gibiydi. O da gözlerini, Murat'ın, artık pantolonunun altından iyice belli olan kalkmış sikinden alamıyordu bir türlü. Biraz daha araladı bacaklarını. Artık, iyice sulanmış amının hafifçe açılmış dudaklarını gösteriyordu ona. Konuşmayı da kesmişlerdi. Suna, salondaki kalabalığı da unutmuş gibiydi.
Sonra birileri geldi yanlarına ve büyü bir an için bozuldu. Canı sıkılmıştı Suna'nın. Bu arada elindeki viski bardağının da boşalmış olduğu farketti. Kalkıp tazelemek için, salonun öbür köşesindeki Amerikan Bar'a yürüdü. Tezgahın üstündeki şişeler boşalmıştı. Raftakilerden birini almak için tezgahın arka tarafına dolandı. Tam bardağına viski koyuyordu ki, elinde boş bardağıyla Murat yanında bitiverdi. Biran göz göze geldiler. Sonra Murat ona iyice sokuldu. Suna, az önce gözlerini bir türlü alamadığı kalkmış sikin bir anda kalçasının üst kısmına yaslandığını hissederek titredi. Aradaki bütün kumaşlara rağmen onun alev alev yakan sıcaklığını teninde hissediyordu. Başı dönmeye başlamıştı. Az kaldı viski şişesini elinden düşürüyordu. Şişeyi tezgahın üstüne koyup, bir elinin parmaklarıyla uzun boynunu kavradı. Tıpkı bir siki tutar gibi tutmuştu şişenin boynunu. Murat biraz daha sokuldu ona. Şimdi siki vücutlarının arasına sıkışıp ezilmişti. Suna parmaklarını hafifçe gevşetip, şişenin boynunu yukarı aşağı sıvazlamaya başladı. Ne Murat'a bakıyordu, ne de hareket halindeki kendi eline. Gözleri salona dönüktü, ama hiç bir şey görmüyordu o anda. Amı sanki devamlı su damlatan bir çeşmeye dönüşmüştü. Birden Murat'ın elinin arkadan gelip bacaklarının arasına girdiğini hissederek sarsıldı. Bacakları elinde değilmişcesine aralandılar. Murat'ın eli yukarı, apış arasına doğru çıktı ve bir parmağı, amının susamış bir ağız gibi açık duran dudaklarının arasına girip oynamaya başladı.
İçinde bir top patlamış gibi oldu Suna'nın. Daha parti başlamadan önce, aynanın karşısında kendini seyrediyorken başlayan tırmanışı zirveye ulaştırmak için, Murat'ın parmağının küçücük bir teması bile yetmişti. Beli geliyordu. Parmakları, viski şişesinin boynuna sım sıkı yapışmıştı.
Onları birbirinden uzaklaştıran, içkileri biten başka bir grubun bara gelmesi oldu. Böylece Suna da, biraz kendine gelmeyi başardı. Biraz fazla ileri gitmişti galiba. Araştıran gözlerle çevresine bakınıp, olanları farkeden kimse olup olmadığını anlamaya çalıştı. Herkes kendi havasında görünüyordu. Rahatladı ve fazla uzakta olmayan kocasının yanına gitmek için Murat'dan uzaklaşıp barın arkasından çıktı. Yürürken, bacaklarının arasının sırısılklam ıslak ve yapış yapış olduğunu hissetti. Yönünü değiştirip içeriye banyoya doğru gitmeye başladı. Kendine biraz çekidüzen vermesi gerekiyordu galiba.