Suna Ve Yediği Sikler Türkçe Seks Hikayesi 11
PLATİN ÜYELER
VIP ÜYELER
GOLD ÜYELER
Suna Ve Yediği Sikler Türkçe Seks Hikayesi 11
O gün erken kalktı Suna. İlk hissettiği, amındaki sızı oldu yine. Gerçi bir gün önçesine göre iyice hafiflemişti ve onu rahatsız etmiyordu ama, yine de sızlıyordu işte. Aynanın karşısına geçip baktı amına. Eskisi kadar olmasa da, yine de şişti dudakları. Üstelik hala hafifçe açık duruyordu. Tanrım o kıllı, koskocaman sik, amını kullanılamaz hale getirmişti. Geçici bir süre için de olsa. Aslında kendini kaybedip onun tümüyle üstüne oturarak hepsini içine almasa, belki de böyle olmazdı. Ama adam götüyle oynamaya başladığında delirecek gibi olmuştu zevkten. Hele o uzun ve kalın, kıllı parmak götünün içine girdiğinde ise ip kopmuştu. Ne yaptığını tam bilmeden oturuvermişti onun sikinin üstüne. Müthiş bir zevk almıştı parmak içine kaydığında. O ana kadar hiç tatmadığı, hiç bilmediği müthiş bir zevk. Masanın üstünden el aynasını alıp yatağa geri döndü. Götüne bakmak istiyordu. Kendini inanılmaz bir zevk dalgasına kaptırmasına neden olan o küçük deliği mutlaka görmek istiyordu.
Sırtüstü yatıp bacaklarını iyice açtı. Sonra da havaya kaldırıp, dizlerini karnına çekti. Bir eliyle sapından tuttuğu aynayı uzattı. İşte oradaydı. Şiş amının hemen altında. Pembe ve küçücük. Öbür elini götürüp parmağını dokundurdu. Tüm vücudunun titremesine neden oldu bu temas. Tanrım, ne kadar da duyarlıydı. Amı bir anda sulanıvermişti yine. Hala açık olduğu için de, o kaygan sıvılar dışarı sızıyor, aşağıya götüne doğru akıyordu. Bir kez daha dokundurdu parmağını o küçük deliğe. Şimdi am sularıyla biraz kayganlaşmıştı. Çok hafif bastırarak, parmağının ucuyla okşamaya başladı Suna ve karnının içinde başlayan müthiş bir sıcaklığın, büyük bir hızla vücuduna yayıldığını hissetti. Bir dalga aşağı inip ayak parmaklarının uçlarına kadar ulaşırken, bir dalga da hızla yukarı, doğrudan doğru beynine çıktı. Beli geliyordu.
Öyle sırtüstü yatarak nefeslenirken, içini tarifi imkansız bir duygunun doldurduğunu hissediyordu Suna. Bu yaşına gelene kadar bilmediği, farkına varmadığığı, hatta aklına bile getirmediği yeni bir zevk merkezini keşfetmiş olmanın mutluluğuydu bu. Bacaklarını yine kaldırıp, parmağını tekrar götürdü götüne. Şimdi daha çok am suyu oraya akmış ve o küçük deliği vıcık vıcık kayganlaştırmıştı. Parmak ucunun okşamalarıyla içi ürperiyordu Suna'nın. Ama asıl aklını başından alan, götünün, sanki kendi başına bir canlıymışcasına gösterdiği tepkilerdi. Kimi zaman şiddetle büzülüyor, kimin zaman parmağının altında gevşeyip açılıyordu. Sonra da adamın parmağını götüne sokuşu geldi aklına. Yavaşça bastırdı parmağını götüne. O küçük delik birden açılıdı ve parmağı içine kayıverdi. Yumuşacıktı götünün içi. İnanılmayacak kadar yumuşak ve sıcak. İnleyerek yine belini getirmeye başladı Suna. Götü şimdi alabildiğine kapanmış, parmağını içinde bir mengene gibi sıkıştırmıştı.
O gün evden hiç çıkmadı Suna. Evde yiyecek bir şeyler vardı zaten. Normalde dışarı çıkmasına neden olan en önemli dürtüsü bugün tatminsiz kalmak zorundaydı. Aksi takdirde yalnızca yarım bir tatmin söz konusu olabilecekti çünkü. Kendini seyrettirip sik kaldırmak olacaktı o da. Ama doğrusu, kimseye siktiremeyecekti bugün kendini. Amının bu haliyle, imkan yoktu buna.
Vakit geçirmek için kitap okumaya çalıştı ama, aklına hep sinema perdesindeki göt sikme sahnesi geliyordu. Bu da birden kanının tutuşmasına neden oluyor ve sonunda kendini götüyle oynar buluyordu Suna. Artık rahatlıkla sokabiliyordu parmağını o küçük deliğe. Bu da belini getirmek için yeterli oluyordu ona. Tam altı kez tekrarlandı bu durum.
Sonra Kemeraltı'ndaki o adam geldi aklına. Neler söylemişti arkadaşına. Suna'nın kalçalarının şortundan taşan yuvarlaklarına bakıp "İşte tam yalanıp yalanıp sikilecek bir göt" demişti. Götünün yalanması fikri çok uçurucu bir şeydi doğrusu. Yumuşak, kaygan ve kıpır kıpır bir dilin, götünün küçük deliğinde dolaştığını hayal etmek bile deli ediyordu onu. Keşke şu anda burada, yanında olsaydı o adam. Seve seve yalatırdı ona götünü. Ama sonra da onu götünden sikmeye kalkışırdı her halde. O küçücük deliğine bir sikin girmesi çok daha müthiş bir şey olurdu belki de. Canı yanar mıydı acaba?
Birden götünü denemeye karar verdi Suna. Parmağından daha kalın bir şeyler bulup, götüne sokmak istiyordu canı. Kalkıp mutfağa gitti. Buzdolabını açıp baktı ve gözleri bir anda en üst rafta durmakta olan sosis paketine takılıverdi. Yaklaşık 15 santim uzunluğunda, kalın sosislerdi bunlar. Bir tanesini eline alıp baktı. Kocasının sikinin yarısı kadar vardı kalınlığı. Ama buz gibi soğuktu tabii. Mikro-dalga fırına gidip içine koydu sosisi. Sonra da bir dakika süreyle çalıştırdı fırını. Şimdi sıcacık olmuştu işte. Onu elinde sıkı sıkı tuttu Suna. Tıpkı küçük bir siki tutuyormuş gibi olmuştu.
Yatak odasına giderken, bacaklarının heyecandan lastik gibi olduğu hissediyordu. Amı yine sular akıtmaya başlamıştı. Yatağın üstüne attı kendini sırtüstü. Sağ elinin parmakları götüne gittiler birden. Yine bacaklarını açıp karnına çekmişti. Götü am sularıyla öyle bir kayganlaşmıştı ki, parmağı hemen kaydı içine. Tanrım ne kadar güzel bir duyguydu bu. Artık kesin kararına vermişti. Sosisi götüne sokacaktı. En azından sokmayı deneyecekti. Ama kuruydu sosis. Parmağını götünden çekip sosisi amınının aralık dudakları arasından içeri kaydırdı. Vıcık vıcıktı amı. Yağ gibi kaydı sosis içine. Dün içine giren o kocaman zenci sikinden sonra, bir elin küçük parmağı kadar ufak kalmıştı içinde. Bir kaç kere sokup çıkardı onu amına Suna. Şimdi sosis de am sularıyla ıslanıp kayganlaşmıştı. Sonra tümüyle çıkarıp aşağıya, götünün o küçücük pembe deliğine götürdü sosisi. Hafifçe astırdı. Birden açılmaya başladı götü. Suna bastırdıkça da, daha çok açılıyordu. Sonra aniden kayıverdi içine. Hızla, canını hiç yakmadan ve onu büyük bir zevkin peçesinde kıvrandırarak. Karnının içinde patlamalar oluyordu sanki. Titreye titreye belini getirdi.
Sonra hafif hareketlerle sosisi götüne sokup çıkarmaya başladı Suna. Kendini inanılmaz bir zevk akımına kaptırmış gibiydi. Tanrım, götünün içinde binlerce sinir ucu varmış gibi geliyordu ona. Sosisin sürtünmeleri bu uçlardan geçip, ışık hızıyla beynine gidiyordu. Şimdi daha hızlanmıştı eli. Sosis götüne giriyor, çıkıyor, giriyordu. Durmadan geliyordu beli. Ama Suna durmak istemiyor, sosisini sokup çıkarmayı sürdürüyordu. Sonunda kımıldayamayacak kadar yorgun düşüp, kaldı yatağın üstünde.
Emre telefon ettiğinde, daha yeni kendine geliyordu.
"Merhaba sevgilim..." dedi kocasına yorgun bir sesle.
"Merhaba Suna... Nasılsın..?"
"Hala çok yorgunum biliyor musun..? Bugün evden çıkamadım bile... Yaramazlık yapamadım yani... Amım da hala kendine gelemedi sevgilim...Ohhh hala sızlıyor..."
"Ohh..."
"Evet ohhh bence de... Gözümü kapattığım anda, onu bu hale getiren o kocaman siki görebiliyorum..."
"Eğer şimdi orada olsaydım, amını yalayarak iyi ederdim halbuki... Yalaya yalaya iyileştirirdim... Onu, içine yeni sikler almaya hazır ederdim dilimle..."
"Ohhh Emre, beni iyice azdırıyorsun..."
"Çünkü azmanı istiyorum sevgilim... Az ve çılgınca şeyler yap istiyorum... Kendini siktirip bana anlat istiyoum..."
"Peki sen ne yapıyorsun orada... Beni dinleyip otuzbir çekmekten başka yaptığın bir şey yok mu..? Sen kimseyi sikmiyor musun..?
"Burada, Suudi Arabistan'da söz konusu bile olamaz bu bebeğim... Her yer erkek dolu yalnızca... Binde bir görülen kadınların hepsi de, simsiyah çarşaflar içinde ve gözüne kadar kapalı... Burada herkes siki elinde geziyor yani... Herkes abazan..."
"Batılı'lar için bir kolaylık yok mu peki sevgilim..."
"Batılı erkeklerin durumu daha da ağır biliyor musun..? Kadın konusunda hiç şansları yok... Üstelik bu sıcakta bile şort giyemiyoruz mesela... Tabii şehirden söz etmiyorum... Bu zaten mümkün değil... Ama şantiyede, hiç bir kadının bulunmadığı bir yerde bile şortla dolaşamıyoruz... Nedeni ise çok basit... Beyaz tenli Batılı erkekler, bir de bacakları çıplak olursa, abazan Arapları tahrik ediyor... Sikmeye bile kalkışıyorlar..."
"Ohhhh orası tam bana göre bir yermiş öyleyse sevgilim..."
"Seni burada sikerek öldürürler Suna..."
"Ohhhhh..."
Biraz daha konuşup kapattılar telefonu. Suna gün boyu yaptıklarını anlatmadı kocasına. Bunu, cesaretini toplayıp götünü gerçekten siktirdikten sonra yapmak istiyordu. Biraz televizyon seyredip yattı.
Edtesi sabah erken yine kalktı. İlk işi aynanın karşısına geçip amını kontrol etmek oldu. Dış görüntüsü normale dönmüş gibiydi. Ama parmaklarıyla bastırdığında, yine hafif bir sızı hissediyordu. Canı sıkıldı buna. Yoksa bugün de mi siktiremeyecekti kendini. Sonra götü geldi aklına. Ve birden verdi kararını. Siktirecekti götünü. Bugün. Hemen duşa girdi. Vücudunu sabunlarken kalçalarını okşuyor, parmağını götüne değdiriyor ve içini giderek artmakta olan bir isteğin kapladığını hissediyordu.
Sonra o gün Kemeraltı'na giderken giydiği şortu buldu giysilerinin arasından. Giyip aynaya arkasını döndü. Gerçekten güzel görünüyordu götü. Ama biraz daha görünse, daha iyi olurdu galiba. Tekrar çıkardı onu. Masanın çekmecesinden makası alıp, daha da kısalttı paçalarını. Öyle ki, ağının yerinde, iki parmağının kalınlığında dikiş yeri kalmıştı yalnızca. Tekrar giydi. Kalçalarının yuvarlakları, artık iyice meydandaydılar. Sonra dönüp, bir de önden baktı kendine. Tanrım, biraz fazla kaçırmıştı makası galiba. Neredeyse amı görünüyordu. Şortun en üst düğmesini açıp bir daha baktı kendine. Şimdi göbek çukuru da görünüyordu. Çekmeceleri karıştırıp, uçuk yeşil bir büstiyer buldu. Küçücük bir şeydi bu. Penye kumaşı, yok denecek kadar inceydi. Aslında, başka bir giysinin altına giyilmek üzere düşünülmüş olmalıydı. Ama Suna onun üstüne başka bir şey giymeyi aklının ucundan bile geçirmiyordu tabii. Memeleri, kumaşın altından tüm hatlarıyla belli oluyor, hatta meme uçlarının pembeliği bile farkediliyordu.
Ayakbılarını da özenle seçti. Emre bir iş seyahatine gittiğinde, Hollanda'dan hediye getirmişti bunları. Topukları incecik ve alabildiğine yüksekti. Arkaları terlik gibi açıktı. Yalnızca geniş bir bant ayaklarının üstünden geçiyordu. Ama bu da tümüyle şeffaf, renksiz bir şeydi. Öyle ki, ilk bakan ayaklarını çıplak sanıyordu. Çıkıp arabasına bindi. Kemeraltı'na gidiyordu.
Belki de daha erken olduğu için, kalabalık değildi Kemeraltı. Suna ortalıkta göründüğü andan itibaren, içerdeki herkes ona bakmaya başlamıştı. Bu çok hoşuna gitti. Yavaş yavaş yürüyerek dolaşmaya başladı. Her tezgahın önünde duraklıyor, ne alacağına bir türlü karar veremiyormuş gibi, türlü çeşitli ürünleri, yiyecekleri seyrediyordu. Vücudunda dolaşan aç erkek bakışları kanını tutuşturmuştu. Kimileri yalnızca seyrediyordu onu. Kimilerinin ağzından da küçük yorumlar çıkıyordu Suna'nın hakkında. Herkesin aklını başından aldığının farkındaydı. Hepsi gözleriyle sikiyorlardı onu. Oh tanrım ne kadar güzeldi bu. İyice sulanmıştı amı. Müthiş bir sikilme isteğinin içini kapladığını hissediyordu. Bu da davrahışlarına, yürüyüşüne, herşeyine yansıyordu tabii. Kalçalarını daha çok çalkalamaya başlamıştı şimdi. Keşke mümkün olsaydı da, o böyle ortada dolaşırken seyredenler siklerini çıkarıp otuzbir çekebilselerdi. Ne güzel olurdu bu. Bellerini vücuduna fışkırtırlardı her taraftan.
Sonunda kendini, geçen sefer geldiğinde götünü sikmekten söz eden adamı gördüğü kebapçı dükkanının önünde buldu ve birden müthiş heyecanlandı. Oradaydı adam. Tezgahın önünde durmuş, alış veriş etmekte olan bir kaç kişiyle konuşuyordu. Otuz yaşlarında gösteriyordu. Kürt olmalıydı. Esmer ve yakışıklıydı. Suna dizlerinin titrediğini hissediyordu. Sonra adam da onu gördü. Simsiyh gözleri bir anda alev alev yanmaya başlamıştı. Bir süre öyle gözgöze bakıştılar.
Suna, tıpkı geçen seferde de olduğu gibi gidip, o tezgahın tam karşısındaki tezgahanın önünde, bacakları biraz aralık ve gergin olarak durdu. Sırtını dönmüştü adama. Kıçını seyrettirmek istiyordu ona. Yalayıp sikmekten söz ettiği götünü görsün istiyordu. Üstelik şimdi kıçının yanakları, bir önceye oranla çok daha fazla meydandaydılar. Hemen önündeki camekanlı buzdolabının içindeki yiyecekleri seyrediyormuş gibi yapıyordu Suna. Ama hiç bir şey görmüyordu gözleri. Vücudundaki tüm sinirler kopacak gibi gerilmişti. Sonra, sanki daha iyi görmek istiyormuş gibi öne eğildi. Her an beli gelecekmiş gibi hissediyordu kendi. Başını da biraz eğip kasıklarına baktı. Şortunun incecik ağı am sularıyla ıslanmıştı. Dayanamayacaktı.
Sonra birden adamın yürüyüp yanına geldiğini farketti. Şimdi hemen yanıbaşında duruyordu. Pantolonunun önünde kocaman bir kabarıklık oluşmuştu. Suna onunla gözgöze gelmemeye çalışıyordu. Yoksa bayılabilirdi. Vücutlarının arasında en çok yarım metre vardı. Ama sanki bu boşluk, ikisinin arasında gidip gelen, birinin vücudundan öbürününkine sıçrayan şimşeklerle dolmuş gibiydi. Yine, tezgahtaki yiyecekleri seyrediyor gibi yapmaya başlamıştı. Hemen önünde, salam benzeri şeyler duruyordu. Yaklaşık 15 santim uzunlukları ve sıradan bir siki andıran kalınlıklarıyla, birden çok tahrik edici göründüler Suna'nın gözüne. Aklına, dün götüne soktuğu sosisin gelmesine neden olmuştu bu.
"Nedir bunlar..?" diye sordu adama dönüp, "Salam mı..?"
"Siverek sucuğu..." dedi adam, "Bir çeşit acılı sucuk yani..."
Son derece erkeksi bir sesi vardı. Kürt şivesi barizdi. Suna'nın içinin ürpermesine neden oldu bu. Gözgöze geldiler yine. Birbirlerinin gözlerinde erimiş gibiydiler. Sanki orada herkesin içinde, gözleriyle sikişiyorlardı.
"Yemesi güzel midir..?" diye sordu Suna, şehvetten ağdalanmış bir sesle.
"Çok güzeldir... Güzel ve değişik..."
"Nasıl yani..?"
"Baharatlı... Sarmısak da var içinde... Yiyen tadına doyamaz..."
"Ohh öyle mi..?"
"Tabii en güzeli, Siverek usulü yemektir..." dedi adam. Onun sesi de ağdalamnaya başlamıştı artık.
"Çok heyecan verici... Ama bence biraz daha büyük olabilirlerdi..."
"Daha büyük olsalardı, Siverek usulü yenmeleri zorlaşırdı... Özellikle bunu ilk kez yapacak biri için... Sen hiç yedin mi Siverek usulü..?"
Oyun oynuyordu adam. Kelimelere çift anlamlar vermeye çalışıyordu. Suna'da katıldı bu oyuna.
"Ama hiç Siverek sucuğu yemedim ki... O zaman Siverek usulü de yemiş olamam değil mi..?"
"Siverek usulü yemek için sucuk şart değil..."
"Öyle mi..?"
"Tabii... Mesela Türk salamı da yemiş olabilirdin Siverek usulü..."
"Ama ben hiç yapmadım bunu işte... Genelde salamı normal şekilde, yenmesi gerektiği gibi yedim hep... Laf aramızda Fransız usulü yemeyi de severim..." dedi Suna, dilini çıkarıp dudaklarını yalayarak, "Ohhh bayılırım Fransız usulü yemeye..."
"Yemeyi sevdiğin belli oluyor..."
"Biliyorum... Yemeyi sevdiğimin belli olmasını da seviyorum üstelik... Söyle bana, acaba Siverek usulü yemek de hoşuma gider mi sence..?"
"Bu zevk meselesi... Kimileri çok sever, kimileri de sevmez... Ama sana bakarken, Siverek usulü yemek için yaratılmış gibi görünüyorsun gözüme..."
"Sen Siverekli misin...?"
"Siverekliyim... Denemek istemez miydin peki..?"
"Neyi..? Haaa anladım Siverek usulü yemeyi kastediyorsun... Denemek isterdim tabii... Ohhh isterdim... Ama bunun nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ki... Birinin yardımcı olması lazım bana... Siverek usulünün nasıl bir şey olduğunu göstermeli yani..."
"Ben gösterebilirim istersen... Büyük bir zevkle yaparım bunu..."
"Ahh bu çok güzel işte... Ne zaman peki..."
"Şimdi... Hemen şimdi..."
"Nerede...?"
"Bana gidelim... Evim şuracıkta hemen, Basmane'de oturuyorum..."
"Hadi gidelim... Otoparka arabam var..."
Birlikte yürümeye başladılar. Tüm diğer ekleklerin yanındaki adama hasetle, kıskançlıkla baktıklarını görebiliyordu Suna. Tanrım, herkes bu adamın onu götürmekte olduğunu anlamıştı. Sikilmeye götürüldüğü o kadar belliydi ki. Üstelik bu rahatsız olmasına neden olmuyordu asla. Aksine çok hoşuna gidiyordu. Hem bayağı yakışıklıydı herif. Kıvır kıvır, simsiyah saçlarına bayılmıştı Suna. Aralarında geçen konuşma çok hoşuna gitmişti Suna'nın. Birden bu tahrik edeci oyunu biraz daha sürdürmek istedi.
"Ama sucuk almıyacak mıydık önce..?" diye sordu birden durarak. "Unuttuk, görüyor musun..."
"Boş ver..." dedi adam onu kolundan tutup yeniden yürüterek, "Bende sucuğun en iyisi var... Gerçeği..."
"Ohhh, işte bu çok güzel..."
Adamın evine varmaları beş dakika tuttu. İkisi de alabildiğine heyecanlıydılar. Suna,çok istediği bir şeyi elde edeceğini bilmenin heyecanını duyuyor ve biraz da korktuğu için, bu heyecan sanki katlanıyordu. Adam ise Suna gibi birini eline geçirmenin heyecanıyla sarhoş olmuş gibiydi. Abazan birine benzemiyordu pek. Yakışıklıydı bir kere. Kadın sıkıntısı çekmesi söz konusu bile olamazdı herhalde. Ama onun gibi birini de herzaman bulamazdı herhalde. Bir fırtınaydı Suna. Büyüleyiciydi. Gerçek bir sikkaldırandı o. Bunun en iyi kanıtı da, adamın, pantolonunu her an yırtabileğini izlenimini veren sikiydi. Yanında oturmuş, araba kullanırken hareket eden bacaklarını, büstiyerinin gizlemediği memelerini, gözleri şehvet kıvılcımları saçarak seyrediyordu. Bu arada biraz da zafer sarhoşuydu galiba. Çok kolay ve çabuk kandırmıştı Suna'yı. Siverek usulü, sucuk filan deyip onu eve atmayı başarmıştı. Düpedüz götünden sikmeye götürüyordu bu başdöndürücü kadını.
Adamın oturduğu ev, Basmane'de çok bulunan eski evlerden biriydi. En üst kata çıkıyorlardı. Dar merdivende Suna'ya yol verip onu öne geçirince, ikisi de kendilerine göre müthiş birer avantaj yakalamış oldular. Bir haylı da dikti merdivenler. Suna'nın kalçaları, akıl almaz bir biçimde çalkalanıyordu tırmanırken. Herifin gözlerinin kıçının yarı çıplak yuvarlaklarında dolaştığını hissediyordu. Adeta değdiği yeri yakıyordu adamın kapkara gözleri. Bunun son şov olduğunu bilmek, Suna'yı uçurmuştu. Adam da uçuyordu bu arada. Üç basamak geriden izliyordu Suna'yı. O aklını başından alan ve şimdi yüzünün hizasında, en çok yarım metre uzağında kımıl kımıl inanılmaz güzellikteki götün neredeyse yarısı meydandaydı.
Sonunda kapının önüne geldiklerinde, artık iyice azdığını hissediyordu Suna. Adamın da aynı durumda olduğu açıktı. Telaşı yüzünden kapıyı açmakta zorlanıyordu. Sonunda başardı bunu. Bir eli kapıda, önce kenara çekilip Suna'ya yol vermeye çalıştı. Sonra önce o yürümeye kalktı ve kapının içine sıkıştılar. Vücutları birbirine yapışmıştı. Birbirlerine döndüler ve deli gibi öpüşmeye başladılar.
Suna, bacaklarının kesildiğini hissediyordu. Tüm vücudunu adama yaslamış, onun teninin yakıcı sıcaklığıyla, sanki büyülenmişti. Dudaklarını ağzının içine almış, hırsla emiyordu adam. Karnına yaslanan siki taş gibiydi. Kollarını sımsıkı boynuna doladı erkeğin. Kendini olduğu gibi bıraktı. Beline sarılan kolların gücünü hissediyor ve bu başını döndürüyordu. Birden alt katlarda bir kapının açılıp kapandığını duyarak, biraz kendilerine geldiler. Adam onu içeri çekip, kapıyı kapadı. Sağ taraflarında oturma odasının olduğunu görebiliyordu Suna. Ama öbür tarafa çekti onu adam. Doğruca, yatak odasına götürdü.
Küçücük bir odaydı burası. Ama yatak kocamandı. Neredeyse başka yer kalmamıştı bu yüzden. Öyle yüz yüze durdular. Sonra adam ellerini uzatıp Suna'nın büstiyerini iki tarafından tuttu ve sıyırıp memelerini ortaya çıkardı. Meme başları, kocaman birer düğme gibi kabarmıştı. Başını öne eğip, önce birini, sonra da öbürünü dudaklarının arasına alıp emdi biraz. Suna onun büstiyeri tümüyle çıkarmak istediğini anlamıştı. Kollarını havaya kaldırarak yardımcı oldu. Şimdi belinden yukarısı çıplak kalmıştı. Yeniden memelerine eğildi adam ve bu sefer yalamaya başladı.
"Ohhhhh..." diye inledi Suna, "Ohhhhh... Immmmhhhh..."
Bu iş biraz uzayacak olursa, belini getirecekti. Tanrım ne kadar güzel yalıyordu. Bir elini uzatıp, parmaklarını, onun simsiyah, kıvcırcık saçlarının arasına soktu. Öbür eliyle de, düşmemek için omuzunu tutuyordu adamın. Vücudu zevk dalgalarıyla ürperiyordu.
Sonra yavaşça dizlerinin üstüne çöktü adam ve şortunun iliklenmemiş üst düğmesinin açıkta bıraktığı göbek çukurunu yalamaya başladı bu sefer de. Bu temas çıldırttı Suna'yı. Artık tutamıyordu kendini. Beli geldi birden. Tüm vücudu sarsılıyordu. Tanrım, nasıl bir adamdı bu böyle. Daha doğru dürüst hiç bir şey yapmadan belini getirmişti. Zevkten kısılmış gözlerle onun doğrulduğunu gördü Suna. Parmakları şortunun düğmelerinde dolaşıyordu. Gözlerini, gözlerinin içine dikerek, şortu aşağı sıyırdı sonra. Küçük kumaş parçasının bileklerine düştüğünü hissedince, ayakkabılarını da çıkararak, bir adım kenara çekildi Suna. Şimdi çırıl çıplaktı. Adam onu omuzlarından itip yatağa oturttu. Sonra da soyunmaya başladı.