Sevgili Karım Barbro 11
PLATİN ÜYELER
VIP ÜYELER
GOLD ÜYELER
Sevgili Karım Barbro 11
Bir sonraki Pazar günü birlikte kalkıp duşa girdik ve karım daha o anda, aklında sikilmekten başka bir şey olmadığını, bir kez daha kanıtladı bana. Sabunlu elleriyle sikimi okşarken, durmadan konuşuyordu da.
- "Bugün bana kocaman bir sik daha bulalım sevgilim... Ohhhh kocaman bir sik daha istiyorum... Sonra da, ikiniz birlikte sikin beni... Biriniz amımdan, biriniz götümden sikin beni... Çok istiyorum... Ohhhh çok istiyorum sevgilim..."
Sikimi bir anda kaldırmıştı yine. Yaklaşık 18 saat uyumuştuk. Dinlenmiş olduğumu hissediyordum. Barbro ise yalnız dinlenmekle kalmamış, yine iyice azmıştı.
- "Bu istediğin, biraz daha dikkatli olmamızı gerektirecek bir şey..." dedim ona, "Başımızı derde sokmamak için özen göstermek gerekli... Unutma ki, burası Türkiye... Kocasını aldatan bir kadını sikmek başka bir şey, onu kocasıyla birlikte sikmek başka... Bunun lafı hemen yayılabilir... Bu da başımızı derde sokabilir..."
- "Eminim sen bir yolunu bulursun sevgilim... Eminim bu kadar çok istediğim bir şeyi bana verebilmenin bir yolunu bulursun sen... Ohhhh çok istiyorum sevgilim..."
Düşünmeye çalışıyordum. Ama karımın sikimde dolaşan parmakları, konsantre olmama pek izin vermiyordu. Tanrım, inanılmaz bir kadınım vardı. Sikilmeye doymayan, durmadan daha çok sikilmek isteyen müthiş bir kadındı karım. Şimdi de, iki sik istiyordu. Asıl şaşırtıcı olan da, bu durumun beni müthiş tahrik etmesiydi. Üstelik inanılmaz boyutlarda mutlu olmama da neden oluyordu. Benim de normal biri olmadığım kesindi yani. Kısacası, evliliğimiz tam isabetti.Bir erkek ve bir kadın, ancak bu kadar uygun olabilirdi birbirine.
- "Ben galiba bir yol buldum..." diye böldü düşüncelerimi Barbro, "Çıkıp bir asker bulalım bana... Geçen hafta Silivri'de gördüklerimiz gibi, abazanlıktan gözü dönmüş, taşakları tepeleme dolu bir asker bulalım sevgilim... Ohhhh düşünsene... Ne kadar güzel olur bu... Ohhhhh inmek bilmez siki... Beni birlikte sikersiniz.... Ohhhh birlikte sikersiniz beni sevgilim... Amımdan, götümden, ağzımdan, her yerimden sikersiniz beni... Ohhhhh beni sikersiniz sevgilim... Ohhhh sikersiniz beni..."
Vücudu sarsılıyor, beli geliyordu. Ona değmemiştim bile. Yalnızca sikimi okşayıp konuşuyor ve ve belini getiriyordu. İnanılmaz bir kadındı.
- "Bak bu olabilir işte..." dedim ona, "Aslında, deneyimsiz bir Anadolu çocuğunun bu iş için fazla saf, pek de uygun olmayan biri olduğunu düşünebilirdim ama, o iki Kürt'ü ne hale getirdiğini, sana neler yaptıklarını gördükten sonra, fikrim değişti elbette ki... Nerede yapacağız peki bu işi..?"
- "Burada sevgilim... Hemen çıkıp bir asker bulalım ve onu buraya, evimize getirelim... Sonra da, birlikte sikin beni... Ohhhh ikiniz birlikte sikin beni..."
İkimiz de, acele etmek gerektiğinin bilincindeydik. Duştan çıkıp hemen giyindik. Daha doğrusu ben giyindim, karım ise yalnızca birazcık örtündü. Üstüne giysi niyetine geçirdiği şey, beyaz krepten yapılmış, küçücük bir şeydi. Neredeyse şeffaf ve incecik kumaşı, vücudunu bir deri gibi sarmıştı. Yalnızca memelerinin başları değil, kasıklarındaki o bir tutam kıl da, olduğu gibi belli oluyordu. Eteği, kalçalarını zor örtüyordu. Ayaklarına geçirdiği yüksek topuklu, beyaz dekolte terliklerle müthiş sik kaldırıcı olmuştu. Arabaya atladık. Hedefim, Maslak'taki Jandarma kışlasının önüydü.
Anlaşıldığı kadar, kışladaki askerlerin büyük çoğunluğu izine çıkıp oradan ayrılmıştı. Ama yine de birileri vardı. Genelde üçer dörder kişilik guruplar halinde yürüyorlardı. Bu nedenle amacımıza pek uygun bir durum yoktu ortada. Otobüs durağında bekleyenleri geçtik. Birden gözüm, yolun kenarında yalnız başına yürümekte olan bir askere takıldı. Bir haylı iriyarı ve iyice esmerdi. Başındaki mavi bereden, onun bir komando olduğunu anlayabiliyordum. Yanından geçerken biraz yavaşladım.
- "Nasıl bu..?" diye sordum karıma, "Sence uygun mu..?"
- "Aslında beni ilgilendiren tek şey var sevgilim..." dedi Barbro, "O da sikinin büyük olması ve inmek bilmemesi... Ama bu, üstelik bayağı da hoş bir tane..."
Fazla konuşmaya gerek yoktu. Arabaya sağa yanaştırıp durdum ve karımın yanındaki camı indirdim. Yavaş yavaş yürüyen asker hizamıza geldiğinde de, ona seslendim.
- "Nereye gidiyorsun asker..."
- "Geziyom abey..."
- "Burda gezilir mi canım..? Başka bir yere gitmek istemez miydin..?"
- "İsterim istemesine de, asker adamız abey, paramız yok işte..."
- "Hadi gel atla da birlikte gezelim... Biz de gezmeye çıktık zaten..."
Şaşırmıştı asker. Sokulup açık camın önüne geldi. Böylece, eğer içinde direnmek için bir istek varsa, onu tümüyle yitirmiş oluyordu tabii. Barbro öyle bir oturuyordu ki, gören herkesin başını döndürebilirdi. Eteği, neredeyse beline kadar sıyrılmıştı. Meme uçları, heyecandan iyice büyümüş ve büsbütün belli olmaya başlamıştı o incecik krep kumaşın altından.
- "Nereye gidecez..?" diye sordu yine de asker.
- "Sen hele atla bakalım... Gidecek yer de, yapacak şey de buluruz elbette..."
Daha fazla konuşturmadı beni. Arka kapıyı açıp biniverdi birden. Gaza basıp yürüdüm. İşin, başta bana en zor gelen kısmı böylece halledilmiş oluyordu. Bundan sonrası kolay geliyordu bana.
- "Ohhhh çok hoş..." dedi karım, "Bana sik buldun sevgilim... İkinci bir sik buldun bana..."
İsveçce, askerin hemen ilgisini çekmişti tabii. Ama tam arkasına oturduğu için, iyice göremiyordu Barbro'yu. Koltukta kayıp benim arkama geçtiğini farkettim. Şimdi iki ön koltuk arasındaki boşluktan, karımın güzelliklerini seyredebilecekti.
- "Turist mi bu..?" diye sordu sonra da.
- "Turist..." dedim, "Alışık mısındır turistlere..?"
- "He ya... Bizim oralarda çok olur bunlardan..."
- "Öyle mi..? Nerelisin sen..?"
- "Alanyalı'yım abey.."
- "O zaman haklısın... Orada bol bol var turistler... İçinden misin Alanya'nın..?"
- "Yok köyündenim... Ama fazla uzak değil Alanya'ya... Arkadaşlarla hep gideriz şehere..."
- "Karıları seyretmeye değil mi..?"
- "N'apak abey..? Köyde çıbıl dolaşan karı ne gezsin..?"
- "Doğru... Turist karılar da, iyice açıyorlar yani..."
- "Tam dediğin gibi abey... Gavur karıları işte n'olacak..."
- "Hiç götürdüğün oldu mu bari..?"
- "Nasıl yani annamadım..?"
- "Yani turist karılardan siktiğin oldu mu diye soruyorum..."
- "Eh... Bi iki tane oldu tabii... Ama biz senin kadar şanslı değilik... Bizim götürdüklerimiz içinde bunun kadar güzel olanı yoktu... Bu kadar genç olanı da..."
- "Biliyor musun..? Bunların çoğu sikişmeye geliyor buraya... Duymuşlar Türk erkeklerinin şöhretini, kendilerini siktirmeye geliyorlar..."
- "Doğru söylüyon abey..."
- "Bu da öyle işte... İki gün önce tavladım bunu... İliğimi kemiğimi kuruttu valla... Siktim siktim doyuramadım bir türlü..."
Birden bir sessizlik oldu arabanın içinde. Anladığım kadarıyla, ne söyleyeceğini bilemiyordu asker. Karım ise koltuğunda kıpır kıpırdı. Sırtını kapıya yaslayıp, neredeyse yan dönmüştü koltukta. Sol dizi vites koluna değiyordu ve bacakları iyice aralıktı. Amının müthiş sulandığını, burnuma gelen o eşsiz am kokusunun yoğunlaşmasından anlıyordum.
- "Ahhh siki kalktı, biliyor musun sevgilim..?" dedi birden, "Ne konuştuğunuzu bilmiyorum ama, siki kalktı... Ohhhh çadır gibi oldu pantolonunun önü... Eminim kocaman bir siki var sevgilim... Ohhhh istiyorum onu... Hadi çok uzatma n'olursun..."
Aynadan askerin gözlerinin Barbro'ya kenetlenmiş olduğunu görebiliyordum.
- "Nereli bu..?" diye sordu sonra.
- "İsveçli..."
- "Belli oluyor zaten... Bunların en azgınları İsveçliler olur... Ne diyor peki..?"
- "Çok öğrenmek istiyorsan söyleyeyim... Sikinin büyük olup olmadığını merak ediyor..."
- "Yok ya... Neden vurmadın peki ağzına..?"
- "Anlamadım... Neye böyle bir şey yapacak mışım ki..?"
- "Eee, karı senin yanında, başka erkeğe bakıyor..."
- "Bana ne be arkadaşım... Allahın turisti işte..."
- "Yok ya... Kızmaz mısın sen yani..?"
- "Neye kızmaz mıyım..?"
- "Yani ne bilim işte..."
- "Ha anladım... Sen bunu sikmek istiyorsun... Valla eğer verirse sik tabii... Bana ne elin karısından..."
- "Yok ya... Ne biçim de abazanım biliyon mu..? Nerdeyse bi senedir karı falan gördüğümüz yok... Bi sorsana, verir mi bakalım..?"
- "Hop hop... Böyle pattadanak sorulur mu bu..? Bir fırsat çıkaralım bakalım... Verirse verir..."
- "Nasıl yani abey..?"
- "Sen acele etme bakalım... İşleri bana bırak..."
Tekrar sustuk. Asker biraz şaşkındı. Bense işi halletmiş olmaktan müthiş mutluydum. Bu arada karım da, hiç bir şey konuşmamamıza rağmen, işlerin yolunda gittiğini anlamıştı. Saptığım yoldan, eve gitmekte olduğumu sezmişti. Onu fazla merakta bırakmamak için, olup biteni kısaca özetledim. Son derece heyecanlanmış olduğunu görebiliyordum.
Ev, askeri bayağı şaşırtmıştı tabii. Onun ölçülerine göre, akıl almaz bir lüks vardı burada. Klimanın serinliğini tercih ettiğim için salondaki, geniş deri koltuklarda oturduk. Askerin pek de rahat olmadığının farkındaydım. Alışık olmadığı bir ortamda bulunmak bir yana, asıl Barbro'nun görüntüsü ve oturuşu, onu iğne üstünde oturur hale getirmişti. Otururken eteği alabildiğine sıyrılmıştı karımın. Bacak bacak üstüne atmamış olsa, amı görünecekti. Normal olarak, ondan başka bir yere bakamıyordu asker. Ama Barbro da, gözlerini dikmiş, yalnızca ona, daha doğrusu pantolonunun önünü bir çadır gibi kabartmış olan kalkmış sikine bakıyordu.
- "Lütfen acele etme, olur mu..?" dedim karıma, "Tam istediğini elde edebilmen için, bu oğlanın biraz gevşemesi gerekiyor galiba..."
- "Tamam sevgilim... Ama çok bekletme beni n'olursun... Amım yanıyor sanki... Bir an önce sikilmek istiyorum sevgilim..."
Bara gidip üç bardağa buzlu viski doldurdum. Asker bardağı elimden alırken, parmakları titriyordu. Son derece heyecanlanmış olduğunu görebiliyordum.
- "Al şunu iç de, biraz kendine gel..." dedim ona, "İşler yolunda gidiyor... Anladığım kadarıyla sana verecek bu karı... Ama dediğimi unutma... Acele yok..."
Konuşamadı bile garibim. Geçip yerime oturdum. Sonra bardağımı kaldırıp, karımla askeri de, içmeye zorladım. Bir dikişte yarısını götürdü viskinin oğlan. Aklı sıra heyecanını yatıştırıyordu. Ama böylece benim istediğimi de yapmış oluyordu tabii. Viskinin etkisiyle, tam istediğim kıvama geleceği kesindi. Tam ben bunları düşünürken, onun bardağı yeniden kafasına diktiğini ve geri kalanları da mideye indirdiğini gördüm. Kalkıp yeniden doldurdum bardağını ben de.
Bu arada Barbro da, pek rahat durmuyordu. Koltukta kıpır kıpırdı artık, Durmadan bacak değiştiriyor ve bunu yaptıkça da, eteğinin daha da çok sıyrılmasına neden oluyordu tabii. Amını askere göstermek üzereydi. Yüzü şehvetle kasılmıştı sanki. Kendini biran önce siktirmek istediğini anlıyordum. Askerin yüzü ise iyice kızarmıştı artık. Beni bile unutmuş, gözleriyle sikiyordu karımı.
- "Eminim böyle oturduğu yerde belini getirip pantolonunun içine fışkırtmasını istemezsin..." dedim karıma.
- "Ohhh tabii ki istemem..."
- "O zaman onu fazla tahrik etmemelisin... Ya da, nereden başlamak istiyorsan başla artık... Galiba zamanı geldi..."
Birden ayağa kalktı Barbro. Sonra gelip önümde durdu. Sırtı, onu hala gözlerini bir an için bile ayırmadan seyretmekte olan askere dönüktü. Bacaklarımın arasında, halının üstüne diz çöktü. Elleri bir anda fermuarımı buldular.
- "Ona değil de bana mı saldırıyorsun..?" diye sordum.
- "Hayır sevgilim... Öyle gibi görünüyor ama, aslında ona saldırıyorum... Bak..."
Aynı anda, öne eğilip, artık dışarı çıkarmış olduğu sikimi ağzına alıverdi. Zevkle titredim. Böyle eğilince, giysisinin kısacık eteği beline kadar sıyrılmıştı. Asker şimdi karımın o inanılmaz baştan çıkarıcı, inanılmaz güzel, çıplak kalçalarına bakıyordu arkadan. Gözleri yuvalarından fırlamış gibiydi.
Barbro'nun başı sürekli hareket ediyor, sikimi ağzına alıp çıkarıyordu. Kalçaları da, başının hareketleriyle uyum içinde, sağa sola çalkalanmaya başlamıştı. Asker, karımın, artık iyice şişip sulanmış olduğunu bildiğim amının içine düşmüş gibiydi. Elimi sallayıp dikkatini çekmeye çalıştım. Ama beni görmüyordu bile.
- "Ne bekliyorsun oğlum..?" dedim o zaman, "Gelip soksana karıya..."
Sözlerim onu şaşırtmıştı yine. Yüzünde garip bir ifadeyle baktı bana bir an için. Sonra gözleri yeniden asıl hedefine, Barbro'nun amına kilitlendi.
- "Gelsene oğlum..." dedim tekrar, "Karı kendini ne biçim açtı görmüyor musun..?"
Birden ayağa kalktığını gördüm. Pantolonunun düğmelerini çözmeye çalışırken o kadar acele ediyordu ki, bunu asla beceremeyeceğini sanmaya başladım bir an için. Ama sonunda elini içeri sokup sikini dışarı çekti. Yine tam onikiden vurmuştuk. En az, geçen akşamki Kürt şoförünki kadar büyüktü siki. Sonra bize doğru yürüdü. Gözleri hala Barbro'nun amındaydı. Gelip karımın arkasında durdu. Sağ eliyle sikini tutmuştu. Birden fıştkırtmaya başladı. O kocaman sikinin tepesindeki delikten çıkan bembeyaz beller, karımın kalçalarına ve sırtına geliyordu. Öylesine tahrik olmuştu ki, kendini tutamamıştı garibim.
Barbro da, zevkten mahvolmuştu bu arada. O yakıcı sıvıları kalçalarının çıplak teninde hissettiği anda beli gelmeye başlamıştı. Sikimi, inanılmaz bir hırsla emiyor, sanki tüm iç organlarımı çekip çıkarmak istiyordu. Belimin gelmemesi için, dişlerimi sıkmak zorunda kaldım. Mümkün olduğu kadar dayanmak, kendimi, daha sonra geleceğini bildiğim şeylere saklamak istiyorum.
Asker, yüzüme utanç içinde bakıyordu. Daha sokamadan, hatta Barbro'ya elini bile değmeden gelmişti beli. Aslında onu anlıyordum. Neredeyse bir yıldan beri abazan olduğunu söylemişti zaten. Bu yetmiyormuş gibi, bir de karım gibi müthiş bir kadın çıkmıştı karşısına ve daha karşılaştıkları ilk andan itibaren sikini kaldırıp, bir daha da inmesine izin vermemişti. Dayanamaması normaldi. İnanılmayacak kadar çok fışkırtmıştı. Buna karşılık sikinde en küçük bir inme belirtisi bile yoktu. Alabildiğine büyük, alabildiğine kalın, hafifçe yukarı kıvrık bir çelik parçası gibi duruyordu yine. Üstelik şimdi, bir kaç beyaz damla da, kocaman bir mantara benzeyen başını süslüyordu.
- "Oğlum, oraya buraya akıtacağına, sok da içine fışkırt bari karının..." dedim, "Bu karı yarrak yedikçe daha çok istiyor..."
Gözleri hala, Barbro'nun kalçalarına dikiliydi. Beni dinleyip dinlemediğini anlamakta zorlanıyordum. Tabii yine anlıyordum onu. Manzara müthiş olmalıydı. Şimdi biraz durulmuştu karım. Ama hala sikimi büyük bir hırsla emmeyi sürdürüyordu. Kalçaları ise inanılmaz bir baştan çıkarıcılıkla, sağa sola oynuyordu.
Oğlan bir eliyle hala sikini tutuyordu. Sonra onu biraz aşağı eğip, iyice sokuldu Barbro'ya. O kocaman sikinin karımın amına değdiğini, onun tüm vücudunun sarsılmasından anladım. Sonra birden geçiriverdi asker. Tek bir hareketle, hırsla ve dibine kadar geçiriverdi. Aynı anda da, yeniden beli gelmeye başladı. Gerçekten de taşakları tepeleme dolu olmalıydı. Üstelik bu sefer tohumlarını, Barbro'nun amının en dibine, rahminin ağzına fışkırtıyordu. Bu da karımın bir kez daha çıldırmasına neden oldu tabii. Tüm vücudu dalga dalga sarsılıyor, sikimi, sanki kökünden koparmak istermişcesine şiddetle emiyordu. Ben de daha fazla tutamadım kendimi. Birden belim gelmeye başladı. Tohumlarım, karımın gırtlağından aşağıya, midesine akıyordu.
Aklımı yeniden başıma getiren, Barbro'nun başının kasıklarıma doğru yaptığı sürekli ve düzenli hareketler oldu. Gözlerimi açıp baktığımda, askerin karımı sikmekte olduğunu gördüm. Akıl almayacak kadar kısa bir süre içinde iki kez belini getirmişti ve sanki hiç bir şey olmamış gibi, şimdi de sikiyordu karımı. Barbro'nun hala emmekte olan ağzı, sikimin çevresinden ayrılmamıştı bu arada. Asker, o kocaman ve kapkalın sikini her kökleyişinde tüm vücudu ileri geliyor ve sikim, neredeyse olduğu gibi giriyordu ağzına. Gözlerini kapamıştı. Zevkten mestolmuş olduğunu görebiliyordum.
Bu arada benim sikim de inmeye zaman bulamamıştı doğal olarak. Gözlerimin hemen önündeki sikiş beni öylesine tahrik ediyordu ki, aksine, sanki daha da sertleşip, büyümüş gibiydi sikim. Aslında pozisyonum yüzünden, her şeyi olduğugibi görmeme olanak yoktu. Bu bakımdan, şimdiye kadarki maceraların hepsinden farklıydı bu yaşadığım. Şimdiye kadar hep sikilirken seyretmiştim karımı. Şimdi de sikiliyordu ama, ağzında da benim sikim vardı. Her şey planladığımız gibi gelişirse, bir süre sonra da, askerle birlikte karımı, aynı anda, birimiz amından, öbürümüz götünden sikecektik. Bunu düşüncesi bile müthiş uçurucuydu.
Öte yandan, sikişin ayrıntılarını tümüyle göremiyordum gerçi ama, askerin yüzünü seyredebiliyordum. Çene kasları gerilmiş, dişlerini sıkmış, iki eliyle Barbro'yu belinden kavramış, sikini sokup çıkarıyordu. Halinden, yine de dayanamayacağını anlıyordum. Karım da, kalçalarının o inanılmaz hareketleriyle sanki sağmaya çalışıyordu oğlanın sikini.
- "Nasıl..?" diye sordum askere, "Güzel amcık değil mi..?"
- "Offf abey, çok acayip..."
- "Geçir o zaman oğlum... Gavur karısına, Türk yarrağı nasıl olurmuş gösterelim işte..."
Birden yine belini getirmeye başladı oğlan. Ağzından bir homurdanma çıkmış, sonra da köküne kadar geçirmişti karıma. Barbro da inliyor, kıvranıyordu. Tanrım, amını bir kez daha belleriyle dolduruyordu asker. Galiba biraz soluklanmak istiyordu ki, sikini çekip çıkardı ve biraz geriye çekildi.
Bu karımın hiç hoşuna gitmemişti tabii. O da sikimi ağzından çıkardı ve bir anda yüzünü askere döndü. İçine giren, amını belleriyle dolduran o kocaman siki de, ilk kez o anda gördü.
- "Ohhhh sevgilim..." dediğini duydum, "Şu sikin güzelliğine bak... Tanrım durmadan fışkırıyor ve asla inmiyor... Üstelik ne kadar da kocaman... Bayılırım böyle siklere sevgilim... Ohhh bayılırım..."
Sonra ağzını alabildiğine açtı ve dudaklarını, bu sefer de askerin sikinin çevresine dolayıverdi. Şimdi onun sikini emiyordu. Tıpkı biraz önce benim sikimi emdiği gibi hırsla ve büyük bir zevkle üstelik.
Oğlan, biraz da şaşkın, öylece duruyordu. Zevkten mahvolmuş olduğunu, yüzündeki müthiş ifadeden anlıyordum. Barbro'nun ağzının, bir ölünün sikini bile kaldırabileceğine emindim. Üstelik askerin siki zaten kazık gibiydi. Üç kere belini getirmiş, ama hiç inmemişti. Koltukta geriye yaslanıp, onları seyretmeye başladım.
Başı sürekli hareket halindeydi karımın. Her ileri areket ettiğinde, yarısından çoğunu ağzının içine alıyordu o kocaman sikin. Yanakları içeri göçmüştü. Önce kalçalarına, sonra da iki kere amının içine fışkıran asker bellerininin, şimdi de tadına bakmak istediğini anlayabiliyordum.
- "Ne biçim karı bu abey..." dedi asker, "Beni yiyecek galiba..."
- "Ne o oğlum, şikayetçi misin yoksa..?"
- "Yok abey... Ne şikayeti... Öyle konuşuyom işte..."
- "Zevkine bak oğlum... Zevkine bak..."
- "Amma da emiyor ha... Kendimi zor tutuyom abey..."
- "Niye tutuyorsun ki oğlum... Patlat gitsin..."
- "Olur mu abey... Ağzına patlatılır mı..?"
- "Oğlum anlamıyor musun..? Karı belini içmek istiyor senin... Patlat gitsin..."
- "Yok ya..?"
- "Evet oğlum... Bel içmeye meraklı bu karı..."
Birden vücudu kasıldı oğlanın. İki eliyle karımın başını tuttu. Ağzından çıkan hırıltıdan, yine fışkırmaya başladığını anladım. Tanrım, bu sefer de tohumlarını Barbro'nun ağzına boşaltıyordu. O da, şapırtılı sesler çıkararak emmeyi sürdürüyor, inanılmayacak kadar bol olduğundan kuşku duymadığım asker bellerini yutuyordu. Tüm vücudu titreyerek belini getiriyordu aynı anda da.
Neden sonra geri çekildiğinde, ağzından çıkan sik hala taş gibi sert ve alabildiğine kocamandı. Tanrım, hala inmemişti. Hala inmek bilmiyordu.
- "Ohhh sevgilim ne biçim bir siki var bunun..?" dedi karım, "Durmadan beli geliyor ve asla inmiyor... Ohhhh çok güzel..."
Sonra elini uzatıp askeri göğsünden itti ve ve önce yere oturttu. Peşinden de itmeyi sürdürerek, onu sırtüstü yere yatırdı.
- "Ohhhh şu sikin güzelliğine bak sevgilim... Ohhhh tanrım çok güzel... Çok büyük..."
Gerçekten acayip bir manzara çıkmıştı ortaya. Ünuformalı bir asker, halıda sırtüstü yatıyordu. Beresini bile çıkarmamıştı. Yalnızca pantolonunun önü açıktı ve kocaman, alabildiğine kalın bir sik, havaya dikilmişti.